Yeditepe Üniversitesi 2019 Kritik Düşünme

Merhaba

Oturumun başında nihai hedefimizi artiküle etmenin, nihai planımızı net olarak belirlemiş olmanın önemini konuştuk ve Alan Watts’ın “Para Sorun Olmasa Nasıl Bir Yaşam Sürmek İsterdin?” videosunu izledik

Para Sorun Olmasa Nasıl Bir Yaşam Sürmek İsterdik?

Alan Watts - Para Sorun Olmasa Nasıl Bir Yaşam Sürmek İsterdik?

  • Şayet her şey planladığınız gibi giderse kendiniz ve çocuklarınız için nasıl bir gelecek hayal ediyorsunuz?
  • Nasıl bir evde yaşıyorsunuz?
  • Günleriniz nasıl geçiyor?

Düşünecek olursak, yaptığımız her şeyi anlamlı, mutlu bir yaşam sürmek için gerekli şartları yerine getirmek adına yapıyoruz diyebiliriz.

Çalışmak, kariyer yapmak, evlenmek, iş kurmak, öğrenmek, spor yapmak gibi tüm faaliyetler önünde sonunda iyi bir yaşam sürmek, iyi hissetmek içindir.

Hayalini kurduğumuz yaşantıyı gerçekleştirmek için şayet yüklü bir mirasın üzerimize geçmesini beklemiyorsak, profesyonel becerilerimizi olabildiğince derinleştirmek oldukça önemli bir başarı ve mutluluk şartıdır dememiz yanlış olmayacaktır.


Ya Tutkulu Olduğumuz İşi Yapmalı, Ya da İşimizi Tutkulu Olduğumuz Yaşamı Kurgulamak İçin Yapmalı


Ancak öyle anlaşılıyor ki yüksek yaşam kalitesi sürmenin en sık gözden kaçırılan şartlarından biri "ya tutkulu olduğumuz işi yapmak, ya da işimi tutkulu olduğumuz yaşamı kurgulamak için yapmak" diye özetlenebilir.

Yaşam kalitemizi optimum tecrübe etmek için "YOLCULUK nereye?" sorusunu kendimize sorduğumuzda bir istikamete sahip olmak avantajlı olacaktır.


Hemen Ardından başarılı yöneticilerin, yüksek yaşam kalitesi tecrübe eden profesyonellerin ortak yetkinliklerinin neler olduğunu tartıştık.

Bu yetkinlikleri vermesini beklediğimiz örgün eğitim sisteminin düşünme şeklimiz ve söz konusu yetkinliklerimizle ilgili katkısını, etkisini tartıştık

Örgün Eğitim İş Hayatındaki Başarımız Ve Mutluluğumuz İçin Önemli Olan Yetkinlikleri Veriyor mu?

Kendisini mutlu ve başarılı addeden profesyonellerin ortak paydası nedir? Hangi yetkinliklere sahiptirler?

 
  • Evrensel olarak örgün eğitimin var olama sebebi nedir? (ekonomik sistemin çarklarını döndürmek için gerekeli eleman yetiştirmek, bireyi hayata hazırlamak vb)

  • Üzerinde durduğumuz kritik yetkinliklerin ne kadarı müfredatlarla bize aktarılıyor olabilir?

Elimizde kesin bir data olmamasına rağmen,  oturumlar esnasında yaptığımız tartışmalarda örgün eğitim sisteminin, başarılı mutlu bir profesyonel yaşam tecrübe etmek için  ihtiyacımız olan yetkinliklerin %30 dan fazlasını vermiyor olabileceği sonucuna vardık.

Buradan çıkarmamız gereken sonuç ; "Potansiyelimiz olan yaşam kalitesine ulaşmak için iş hayatına atıldıktan sonrada SÜREKLİ ÖĞRENMEYE DEVAM ETMEMİZ gerektiği" olacaktır

 
 

Örgün eğitimin ihtiyacımız olan yetkinliklerin çok kısıtlı bir miktarını sağladığı gerçeğinin neden büyük bir çoğunluğu panikle harekete geçirmediğini konuştuk.

Sürü Psikolojisi (Conformity)

CONFORMİTY - SÜRÜ PSİKOLOJİSİ

Uyma Davranışı, sosyal davranışlar arasında düzenliliği yaratan, sosyal etki sonucu ortaya çıkmaktadır.  Toplumsal uyumun sosyal psikolojideki belirli şekline uyma davranışı denir. Sosyal kurallara uyum sağlamak ile uyma davranışı arasında bir fark yok gibi görünse de bunlar davranışlarımızın oluşum dinamikleri açısından farklı şekilde ele alınmaktadır. Uyma davranışı bir bireyin. davranış ve görüşlerini gerçek veya hayali baskı aracılığıyla değiştirmesi ve baskı yönüne doğru uyum göstermesi biçiminde tanımlanmaktadır. Uyma davranışının derecesi baskının gücüne bağlı olarak artar veya azalır Kişinin, uyma davranışının üzerindeki grup baskısı kalktığında uyma davranışını devam ettirmesi gruptan etkilenme derecesini belirler. Bazen kişi grupla beraberken grupla aynı fikirde olmamasına rağmen uyma davranışı gösterebilir. Ama yalnız kaldığında uyma davranışını devam ettiremez

Conformity Video

 

Ardından elimizdeki kısıtlı yetkinlikler ve üst üste geldiğinde dünyayı pürüzsüz görmemizi engelleyebilen (CONFORMİTY benzeri) BİLİŞİSEL TUZAKLARI konuştuk.

İlk olarak Self Serving Bias’ı anlamaya çalıştık

Self serving bias - selim geçit Self Serving Bias - Kendini Kayırma Eğilimi

Kendini kayırma eğilimi: Self Serving Bias Video

 

Self serving bias - selim geçitVideoyu izlemek için yukarıdaki görseli tıklayınız

 

Kendini kayırma eğilimi, kişinin bir yandan başarıyı kendisine mal ederken, diğer yandan başarısızlık için suçu dışsal etmenlere yüklemesidir. Başarılarımızı kendi yeteneklerimiz, çok çalışmamız ya da genel olarak iyi olmamız gibi içsel nedenlere yükleriz. Başarısızlıklarımız içinse kötü şans, baskıcı bir politik yapı, kötü hava şartları vb. dışsal nedenleri suçlarız.

Bu yanılgı, atfetme yanılgılarının en güçlü olanıdır ve kültürlerarası varlığı da araştırmalarla saptanmıştır (Fletcher ve Ward, 1988). Ancak, kendini kayırma eğilimi, bireyci eğilime sahip toplumlarda toplulukçu eğilime sahip toplumlarda olduğundan çok daha güçlüdür (Chandler ve ark. 1981; Kashima ve Triandis, 1986).

Günlük yaşamda birçok olayda bu yanılgıyı çoğumuz yaşarız. Aşağıdaki örneklerle bunu gözümüzün Önüne getirmeye çalışalım:

  • Kumarbazların başarılarını yeteneklerine, başarısızlıklarını şansa bağlaması; öğrencilerin sınavlardan iyi not almalarını yetenek ve çabalarına bağlarken, kötü not almalarını sınavın zorluğuna veya öğretmenin kıt not vermesine bağlaması;
  • İki kişinin oynadığı takımlarda eşlerden birinin kazanılan puanların kendi iyi oynadığı için alındığını, kaybedilen puanlarınsa diğer oyuncu kötü oynadığı için kaybedildiğine inanması;
  • Birinin bizi niye sevmediğini açıklarken, sorunun diğer kişide olduğunu söyler ve sorumluluğu üstümüze almazken, birinin bizi niye sevdiğini açıklarken de kendi iyi kişilik özelliklerimizi sebep olarak göstermemiz gibi.

İnsanlar neden böyle bir yanılgıya düşüyorlar?

Neden iyi olayları içsel nedenlerle açıklarken, kötü olayları dışsal nedenlere bağlıyoruz?

Bu soruya verilen cevaplardan biri güdüsel bir açıklamadır.

Bu açıklamaya göre, insanlar bu tür yanılgılara düşerek benlik kavramlarını ve özgüvenlerini korumaya güdülenmişlerdir.



Ardından öğrenilmiş çaresizlik tuzağının yaşam kalitemizi ve potansiyelimiz olan başarıyı ve yaşam kalitesini elde etmek girişimlerimizi nasıl etkileyebileceğini tartıştık

Öğrenilmiş Çaresizlik
Belli bir durumda sürekli olarak olumsuz tepki alma deneyimi sonucunda ortaya çıkan başarısızlığı kökten kabullenme durumudur. Başarısızlığı kabulleniş öylesine güçlü bir psikolojik etkidir ki bazen başarısızlığın önündeki tüm engeller kalksa da kişi başarısız olacağına inandığı için engelin kalkmış olduğunu fark edemez.

Öğrenilmiş Çaresilik

Seligman ve Maier tarafından (1967) “öğrenilmiş çaresizlik” üzerine gerçekleştirilen deney iki aşamadan oluşmaktadır. Köpeklerle gerçekleştirilen bu deneyin ilk aşamasında, her köpek aşağıdaki üç koşuldan birisine atanmıştır.

1) Şoktan kaçılamayan koşul: Köpekler bir süre şoka maruz kalmışlardır, fakat köpeklere şoktan kaçabilmeleri için imkan verilmemiştir. 2) Şoktan kaçılabilen koşul: Bu koşulda köpeklere şok verilmiştir, fakat köpekler bir düğmeye basarak kendilerine verilen bu şoktan kaçabilmişlerdir.  Ayrıca bu koşuldaki köpekler düğmeye basınca, şoktan kaçamayan köpeklerin de şoka maruz kalmasına bir son verebilmişlerdir. 3) Şokun olmadığı koşul: Bu köpekler şoka hiç maruz kalmamıştır, sadece deneyin ilk  aşamasının bitmesini beklemişlerdir.

  Deneyin ikinci aşamasında, bütün köpeklere şok verilmiştir. Köpekler, bu şoktan yanlarındaki bariyerden atlayarak kurtulabileceklerdir. Bariyerden atladıktan sonraki bölge şokun olmadığı bölgedir. Yani, deneyin ikinci aşamasında, köpeklerin şoktan kaçınma davranışı gözlemlenmektedir. Deneyin ilk aşamasında  herhangi bir şoka maruz kalmamış köpekler bariyerden atlayarak şoktan kurtulmayı öğrenmişlerdir. Ayrıca, yine deneyin ilk aşamasında “şoktan kaçılabilen koşula” atanmış olan köpekler bariyerden atlayarak şoktan kaçınmayı öğrenebilmişlerdir. Fakat, ilk aşamada “şoktan kaçılamayan koşulda” yer alan köpekler diğer köpeklerden oldukça farklı davranmışlardır. Bu köpeklerin çoğu, şoka maruz kaldıklarında büyük bir stresle koşturmaya başlamış, sonra da zemine uzanarak şoka maruz kalmaya çaresizce devam etmişlerdir. Şans eseri birkaç köpek bariyerden atlasa da, bundan sonraki denemelerde aynı çabayı göstermemişlerdir. Özet olarak denilebilir ki, daha önce “şoktan kaçılamayan koşulda” yer alan köpeklerin şoktan kaçabilme yetenekleri zarar görmüştür. Bu fenomen “öğrenilmiş çaresizlik” olarak tanımlanmaktadır. Öğrenilmiş çaresizlik, kontrol edilemeyen ve rahatsızlık verici olaylara sürekli maruz kalmanın sonucunda öğrenme yeteneğinde görülen azalma şeklinde ifade edilebilir. Seligman ve Maier'e göre (1967), öğrenilmiş çaresizlik yaşayan köpekler kaçma çabalarının işe yaramadığını düşünmektedirler ve yeni bir şokla karşılaştıklarında denemeyi bırakmaktadırlar. Öğrenilmiş çaresizlik, insanlarla ilgili bazı durumları da açıklayabilmektedir. Örneğin, Dweck ve Repucci (1973), çözülemeyen problemlerle uğraşan çocukların daha sonra çözülebilen problemleri çözmek için de çaba göstermediklerini  bulmuşlardır. Öğrenilmiş çaresizlik ayrıca, depresyonun bazı yönleri ile de bağdaştırılmaktadır (Seligman, 1975). Kontrol edemedikleri  kötü olaylara maruz kalan insanlar (işi kaybetme, fiziksel rahatsızlık, boşanma vb), oldukça pasif ve umutsuz olabilmektedirler. Öğrenilmiş çaresizliği yok edebilmek için araştırmacılar bir yol keşfetmişlerdir. Çaresiz hayvan, kaçma yeteneğini, kaçmaya zorlandığı tekrarlar sonucunda  yeniden kazanabilecektir. Fakat, hayvanlarla gerçekleştirilen bu çalışmaların etik olarak ne derece uygun olduğu tartışmaya açık bir durumdur.  Aynı şekilde depresyondaki bireyler ilk önce küçük adımlar atarak, sonra da bu adımları büyüterek çaresizliklerine bir son verebilmektedirler. Örneğin, işini kaybetmiş bir kişi, işe önce mektup yazmakla başlayacak ve daha sonra yeni bir iş aramaya geçebilecektir. (kaynak- https://evrimagaci.org/ogrenilmis-caresizlik-2509)

KAYNAK MAKALE


 

Öğrenilmiş çaresizlik, conformity, self serving bias gibi bilişsel tuzakların çocukluğumuzdan itibaren çevremizdekilerin (anne baba, akrabalar, vb) düşünme şekillerini benimsediğimiz için YERLEŞİK (bilinçaltı) DÜŞÜNME ALGORİTMALARINA dönüştüğünü, ancak bu kalıpları değiştirmenin mümkün olduğunu konuştuk

Bu değişim için NEUROPLASTICITY prensibine odaklandık

Neuroplasticity - Kendini Değiştiren Beyin

Neuroplasticity Video

Nöro sözcüğü “nöron” yani sinir hücreleri için kullanılmaktadır. Bizim beynimizde ve sinir sistemimizde sinir hücreleri bulunmaktadır. Plastisite ise “değiştirilebilir, şekillendirilebilir, dönüştürülebilir” anlamında kullanılmaktadır. Başlangıçta bilim adamlarının çoğu “nöroplastisite” sözcüğünü kendi yayınlarında kullanmaya cesaret edememişlerdir ve bunun kendilerinin inandırıcılığını zedeleyecek şekilde abartılı bir ifade olabileceğini düşünmüşlerdir. Onlar hâlâ beynin değişmeyen bir yapıya sahip olduğu önyargısına sahiplerdir. Oysa çocukların, doğumlarıyla birlikte bazı zihinsel yeteneklere sahip oldukları bilinmektedir. Hasar görmüş beyin sıklıkla bir parçası başarısız olduğunda kendisini yeniden organize edebilmektedir. Sorunlu parçanın yerini başkası alabilmektedir. Eğer beyin hücreleri ölürse onların yerine başkaları gelebilmektedjr; Çok sayıda “devre” ve hatta temel refleksler genel olarak düşünüldüğü gibi doğuştan ve değişmez değildir. Bu bilim adamlarının birisi bu düşünme, öğrenme ve eylemde bulunmanın genlerimizden bağımsız olarak dönüşüm yaşayabildiğini, böylece beyin anatomimizi ve davranışlarımızı şekillendirdiğini göstermiştir. Bu kesinlikle yirmi birinci yüzyılın en olağandışı keşiflerinden birisidir. (Dr Norman Doidge - Kendini Değiştiren Beyin  Pegasus yayınları)

Daha sonra ADALET kavramının yöneticilik çerçevesinden bakıldığında da NE KADAR önemli olduğunu konuştuk ve Frans De Vall’ın TED Konuşmasını izledik (videonun 13. dakikasına sarabilirsiniz)


Öğlen yemeğinden sonra Karar Verme Tuzakları Makalesine odaklanıp 6 KARAR VERME TUZAĞINI İRDELEDİK

Karar Vermenin Sinsi Tuzakları

Etkili Karar verme becerisini derinlemesine öğrenmek istediğimizde KRİTİK DÜŞÜNME kavramını odağımızın dışında bırakamayız.

ETKİLİ KARAR VERME becerisi, Kritik Düşünme becerisinin bir alt kümesidir dememiz yanlış olmayacaktır. Bu yüzden Karar Verme Tuzakları makalesini okumadan önce aşağıdaki linki "tıklayarak" KRİTİK DÜŞÜNME ile ilgili temel kavramları irdelemenizi tavsiye ederim.

Marshmallow Deneyi

KARAR VERMENİN SİNSİ TUZAKLARI

ÖZET FİKİR

John Hammond, Ralph Keeney ve Howard Raiffa iş kararlarını alma tarzımızı etkileme olasılığı özellikle yüksek sekiz psikolojik tuzağı inceliyorlar:

Çıpa tuzakları ilk edindiğimiz enformasyona olağanüstü bir ağırlık vermemize yol açıyor.

Statüko tuzağı bizi, daha iyi seçenekler olduğu halde mevcut durumu korumaya sevk ediyor.

Batık maliyet tuzağı geçmiş hataları sürdürmemize yol açıyor.

Teyit edici kanıt tuzağı mevcut eğilimi destekleyen enformasyon peşine düşüp, ona karşıt olanları hesaba katmamamıza neden oluyor.

Çerçevelendirme tuzağı, bir sorunu yanlış formüle edip, bütün karar alma sürecini berbat ettiğimizde ortaya çıkıyor.

Aşırı güven tuzağı, öngörülerimizin doğruluğunu abartmamıza neden oluyor.

Temkinlilik tuzağı bizi, belirsiz olaylar konusunda kestirimde bulunurken aşırı ihtiyatlılığa götürüyor.

Anımsama tuzağı da, en yakın zamanda gerçekleşmiş dramatik olaylara hak etmedikleri kadar ağırlık vermemize neden oluyor.

Bütün bu tuzaklardan kaçınmanın en iyi yolu farkındalıktır. Yöneticilerin, kendilerini ve örgütlerini bu türden çeşitli zihinsel hatalardan koruyabilmek için alabilecekleri bir takım basit önlemler de vardır. Yazarlar, önemli iş kararlarının sağlam ve güvenilir olmasını güvence altına almak için yapılabilecek şeyler üzerinde duruyorlar.


TANIMLAR

“Aralarında bir seçme yapma zorunluluğu olan olanaklardan birini seçme edimi ve bu edimin sonucu”, karar verme ise “karar birimlerinin belirlenmiş bir ya da daha fazla amaca ulaşmak için var olan çeşitli seçenekler arasında seçim yapmalarına yönelik davranış biçimi” olarak tanımlanır (TDK Sözlük, 2005).

Karar vermenin yönetsel anlamda en basit tanımlaması ise “alternatiflerin değerlendirildiği ve seçimin yapıldığı süreç” olarak ifade edilir (Hambrick ve Mason, 1984).

En çok güvendiğimiz duyumuz olan gözlerimiz bile bizi kolayca yanıltabiliyorsa kararlarımızla ilgili daha dikkatli olmamız gerektiği aşikardır

  Aşağıdaki görselde A kutucu ile B kutucuğunun aynı renkte olduğunu görmek mümkün olmayabiliyor?
İnsan zihni bir datayı, ondan önce ve sonra gelen data parçacıklarına bakarak bir örüntü içerisinde anlamaya eğilimlidir. Aşağıdaki data örüntüsünü okur musunuz?Aşağıdaki görsele baktığınızda ortadaki (13) datanın (yukarıdaki örnektekiyle) aynı şekilde sunulmuş olmasına rağmen farklı şekilde değerlendiriyor olabilir miyiz?
Zihnimiz bir problemi çözebilmek için gereken data eksik kaldığında, eksiği tamamlamak için çok kullanışlı bir hayal gücüyle donatılmıştır. Ancak zaman zaman bu hayal gücü var olmayan şeyleri de görmemize ya da gördüklerimizi yanlış yorumlamamıza sebep olabilir mi?

İyi giyimli, bakımlı insanların sözleri daha güvenilirdir!


Bir şeyi "Kız gibi" yapmak ne zamandan beri "küçümsemek" anlamına geliyor?


Kararlarımız Kendi kontrolümüzde mi?


 

Karar Vermenin sinsi Tuzakları (SUNUM)

Karar Vermenin sinsi Tuzakları (Makale HBR)

Makale Link


O Büyük Kararı Almanızdan Önce

Okuma Önerileri

Kritik Düşünme konusunda çok etkili bir sinema filmi

https://unutulmazfilmler.co/12-angry-men-12-kizgin-adam.html

Hepinize başarılar diliyorum

Selim Geçit

Pearson Türkiye işbirliğiyle hazırlanmış Liderliğin Esasları Profesyonel Gelişim Programı, varlığını iş dünyasında sürdüren her profesyonelin yaşam kalitesine katkıda bulunacak şekilde kurgulandı.

İkişer günlük 3 modülden oluşan oturumlar bireyin öz farkındalığını destekleyen kavramlara odaklanarak başlayıp, organizasyonun en tepesinde ihtiyacımız olacak yetkinliklerle odaklanarak bitiyor.

0530 2901244
Selim Geçit