ZihinTonik “Metaforlarla Düşünmek” Oturumu Özeti

Bu yazı, 23 Kasım 2018 Cuma günü gerçekleşen ZihinTonik “Metaforlarla Düşünmek” oturumunun özeti olarak hazırlandı.
Kavramlar, zihintonik oturumuna katılmamış okuyucuların da olabildiğince anlam bütünlüğü içerisinde takip edebilmesi için, birbirinden bağımsız olarak sunulmuştur.
Selim Geçit
Aralık 2018
ÖZET FİKİR
SAPTAMA
Hayatı olabildiğince yüksek bir yaşam kalitesi ile tecrübe etmek için, olan biteni salt hali ile, olduğu gibi, algılayıp yorumlamak büyük önem taşır. (ne pesimist, ne optimist, ne “her şeyi biliyorum”, ne “hiçbir şey bilmiyorum”vb)
PROBLEM
Ancak yaşamın karşımıza çıkardığı tüm olguları (zorluklar, krizler, güzellikler) o olguyla karşılaştığımız güne kadar elde etmiş olduğumuz tecrübelerle, içinde yetiştiğimiz kültürün, ailemizin bakış açısıyla şekillenmiş olan muhakeme yetkinliğimizle yorumlarız(erkekler ağlamaz, kadının yeri evidir, en güzel din, en doğru yaşam şekli vb). Bu yüzden de Dünya’ya bulanık ve “taraflı” bir lensten bakıyormuşuz gibi düşünebiliriz.
ZihinTonik Oturumunda, Dünya’ya bakışımızı bulanıklaştırabilen bu bilişsel yanılgılara birkaç örnek işaret ettiğimiz kadar, bu bilişsel yanılgıların neden fark edilemediğini ve NORMALİZE edilebildiğini de anlamaya çalıştık.
ÇÖZÜM ÖNERİSİ
ÇÖZÜM olarak da, Dünyaya bakışımızı netleştirmek için etkili olabilecek 5 (bilişsel) mercekten (bakış açısından, perspektiften) “kritik düşünme” çerçevesiyle söz ettik.
1) Kendimizi iyi hissetmek ve acılardan kaçınmak isteriz. Dolayısıyla da hayatın önümüze çıkarttığı zorluklar ve karşısında yaşadığımız yenilgilerle ilgili başkalarını ve dış faktörleri suçlayıp, sorumluluk almamaya eğilimliyizdir. Bu eğilim, öz farkındalığımızı iyice “bastırıp”, hayatı anlamlandırırken SÜREKLİ KENDİMİZİ KAYIRMAMIZA sebep olur. Bu düşünme alışkanlığı zaman geçtikçe yerleşik hale gelip ve KİMLİĞİMİZİ oluşturduğunda, karnımız tok, sırtımız pek olsa bile yorucu, kaygılı, öfkeli bir iç dünyası tecrübe etmeye başlayabiliriz. 11 yıl İstanbul şoförlüğü yaptıktan sonra bu yüksek özgüvenle 29 yaşında İngiltere’ye ilk gittiğimde araba kullanmaya başlayınca, sürekli kornalarla uyarılmaya ve öfkeli İngiliz soförlerin şaşkın bakışlarına maruz kalmaya başladım. Anlayamadım tabi, “Benim gibi usta bir istanbul şoförü ne hata yapıyor olabilirdi ki?” hep İngiliz şoförleri “acemilikle” suçladım. İnsanoğlu kendini iyi hissetmek, egosunun zarar görmemesi için olan biteni taraflı bir şekilde yorumlamaya meyillidir. Bu durumu aşağıdaki videoyu izleyerek biraz daha kolay fark etmeye başlayabiliriz. Kendini kayırma eğilimi – “Self Serving Bias” Kendini kayırma eğilimi: (İnsan ve insanlar sf 121) Bu yanılgı, atfetme yanılgılarının en güçlü olanıdır ve kültürlerarası varlığı da araştırmalarla saptanmıştır (Fletcher ve Ward, 1988). Ancak, kendini kayırma eğilimi, bireyci eğilime sahip toplumlarda toplulukçu eğilime sahip toplumlarda olduğundan çok daha güçlüdür (Chandler ve ark. 1981; Kashima ve Triandis, 1986). Neden iyi olayları içsel nedenlerle açıklarken, kötü olayları dışsal nedenlere bağlıyoruz? Bu soruya verilen cevaplardan biri güdüsel bir açıklamadır. Bu açıklamaya göre, insanlar bu tür yanılgılara düşerek benlik kavramlarını ve özgüvenlerini korumaya güdülenmişlerdir. Buradan çıkan sonuç, eğer kendimizi olumlu görürsek, kendimizi olumlu işler başaran biri olarak görmek ve kabul etmek kolay olacaktır. Olumlu benlik algımıza bir tehdit geldiğinde ise, kendimizi o tehdide karşı korumak zorunda hissederiz, reddetme yoluyla veya iyi bir bahane ile. 2-a) Hayatı anlamak ve anlamlandırmak için 5 duyumuzla data toplarız. Peki, ya algılarımız bizi kolayca yanıltabiliyorsa? Ortalama bir birey, karşısında çıkan bir data parçacığını anlamlandırırken bu data parçasından önce ve sonra gelen data parçalarını referans alarak hareket ediyor Aşağıdaki görsel kafamızı karıştırmıştı. İsterseniz yazıcıdan çıktı alarak ,kağıdı kesip deneyebilirsiniz . 2-b) Görselin Tamamını Görmek İçin Tıklayınız Buradan çıkan sonuç ; Dünyayı anlamak için en çok güvendiğimiz duyularımız bizi bu denli yanıltabiliyorsa harekete geçmeden önce daha fazla datayı, daha dikkatlice incelememiz gerekebilir. (Kritik Düşünme) Düşünecek olursak, yaşamın ilk yıllarında neredeyse hiç bir anlamda ustalık sahibi değilizdir, gücümüz, sağlığımız optimum noktaya ulaşması 18-20 yaşına kadar sürer. Duygusal olarak olgunlaşmamız daha da uzun sürebilir: Özetleyecek olursak, yaşamımızı yüksek kalite ile sürdürmenin gereği olan neredeyse bütün özelliklerimiz, becerilerimiz, 30′ lu yaşlara doğru İDEAL’e yaklaşır, 60′ lı yaşların sonunda da bu alanlardaki gücümüz azalmaya başlar. Bu anlamda OPTİMUM YAŞAM KALİTESİ penceresi 20′ li yaşlarda başlayım 70′ lerde kapanır. 70′ li yaşlarımızda istediğimiz şeyleri yiyip içemeyebiliriz, fiziksel olarak performansımız sınırlıdır. Duygularımız yavaş yavaş kontrol edilememeye başlayabilir, hafızamız yavaş yavaş eski keskinliğini kaybetmeye başlar, biyolojik olarak çeşitli rahatsızlıklarımız başgösterir. Yaşamı anlamlandırırken kullandığımız referans noktalarını bir metafor kullanarak ilüstre etmeye çalışalım. Nasılki bulmaca çözerken elimize aldığımız karmaşık parçaları nereye oturtacağımızı kestirebilmek için bulmacanın kapağıdaki resme bakarız Hayat da karşımıza türlü haller, türlü zorluklar çıkartır. Bu zorlukları da bir bulmacanın parçaları gibi düşünebiliriz. Kimi zaman anlam veremeyiz olan bitene , kızarız, haksızlık, adaletsizlik olarak görür kader küser, yılgınlığa düşeriz. Dolayısıyla olan biteni anlamak ve anlamlandırmak için KAPAKTAKİ RESİM yani dünya görüşümüz önemli bir fonksiyona sahiptir. Buradan çıkan sonuç ; Olan biteni doğru anlayarak doğru düşünceler ve dolayısıylada doğru duygular tecrübe etmek için kaşımıza çıkan olguları kıyaslayacağımız referans noktaları (kapaktaki resim) önemlidir. Aİlelerimizin, içinde büyüdüğümüz kültürün etkisiyle şekillenmiş bu KAPAK RESMİ yanlıdır (zenginlik önemlidir, hayat bir sınavdır, erkekler kadınlardan üstündür vb). Bu durumda olan biteni salt haliyle anlamak ve anlamlandırmak için ekstra efor harcamamız gerekir. En usta ressamların ilk resimleri ile olgunluk dönemi eserlerini birbiriyle karşılaştıracak olursak büyük farklar görebileceğimiz bir gerçektir Hayatı anlamamızda, anlamlandırmamızda bu kadar önemli olan KAPAKTAKİ RESİM usta bir ressam tarafından mı oluşturuldu yoksa bizim KAPAĞIMIZDAKİ RESİM, RESSAMIN ACEMİLİK DÖNEMİ ESERİ OLABİLİR Mİ ? Müthiş bir resim yapmak için ustalaşmaya vakti olmadan, ilk eserini 20′ li yaşlarda (bizi) dünyaya getirerek tuvale aktarmış annemizin inşa ettiği algı ile dünyaya bakmaya başlıyoruz. Buradan çıkan sonuç ; Anne babamız, zihin çerçevelerimizi, dünyaya bakışımızı şekillendiren ilk ressamlarsa, onların ilk tablolarıymışız gibi düşünebiliriz. Hayatı anlamak alanında “maça” 1-0 yenik başladığımızı fark edebiliriz. Dolayısıyla ana babamızın elinden fırçayı aldığımız 20 li yaşlarımızdan itibaren bu tabloyu “DÜZELTMEK” bize düşüyor, zihnimizi terbiye etmek, kritik düşünmek bize düşüyor diyebiliriz. 5-a) Dünyaya bakarken önümüze çıkan olguları anlamlandırmak için baktığımız kapak resmi EKSİKSE ne olur? 5-b) Dünyaya bakarken önümüze çıkan olguları anlamlandırmak için baktığımız kapak resmi TAMAMSA ne olur? (muhtemelen gerçeklik hiçbir zaman bütünüyle algılanamayabilir. Ancak en azından ÇIPLAK GÖZLE olduğumuz kadar aciz olmamak önemli galiba) Bu oturumda üzerinde durduğumuz ilk Merceğimiz hayata bakarken hangi metafor penceresinden bakıyor olduğumuzdu. HAYAT BİR SINAV MI? YOKSA YOLCULUK MU? Peki Yolculuk Nereye? Batı da yerleşik olan “HEDEFLERİNİZ OLMALI” söylemi, sessiz bir “ZENGİN OLMAK İSTİYORSANIZ” olgusunu da barındırır içinde. Hedefler zengin olmak içindir yani. Hayatı bir “sınav” olarak gören İslam felsefesinden etkilenmiş coğrafyalarda sevimsiz, çıkarcı, kirli bulunur bu “HEDEFLER ve ZENGİN OLMAK” hevesi. Fark etmeden yaşadığımız bu “Bir yandan hayatı YOLCULUK olarak görüp öte yandan HEDEFLERDEN hoşlanmamak” çelişkisi içinde dezavantajlar barındırıyor olabilir. İçinde bulunduğumuz ruh halini, başarı düzeyini, yaşam kalitesini derinden etkileyen ve fark etmemizin çok önemli olduğu bir başka etki alanı da 20 yıl boyunca OTORİTE, TAKİPÇİ algısını öğrendiğimiz, bize uygun görülen toplumsal rolümüzü kabullendiğimiz ve bunun için “PEDAGOJİK yaklaşım ile terbiye edildiğimiz uzun EĞİTİM yılları” olarak işaret edebiliriz. Pedagojik yaklaşım, genç bireyin söyleneni yaptığı, onun için hangi okulun, hangi dersin iyi olduğu ile ilgili hiçbir söz hakkı olmadığı, bu süreçte TECRÜBESİZ sayıldığı için görüşlerinin alınmadığı ve sonunda kendisini TAKİPÇİ, KARAR VERMEYEN, DİREKTİF ALAN bir varlık olarak kabul ettiği bir dönemi işaret ediyor. ÇOCUK DÜŞÜNME ÖRÜNTÜSÜNDE TAKILIP KALMIŞ birey başına gelen kötü sonuçlarla ilgili hep başkalarını (müdürünü, komutanını, süpervizörünü, kocasını, karısını) suçlamayı huy ediniyor. Ortalama 17-20 Yıl sürebilen örgün eğitim sisteminin, bizleri iş dünyasında başarılı olmamız ve yüksek bir yaşam kalitesi sürebilmemiz için gerekli yetkinliklerin en iyi şartlarla %30 unu verebildiğini işaret edip geri kalan %70’lik kısmı mutlaka kendi çabamızla elde etmemiz gerektiğini konuştuk. Bu zihintonik oturumunda, söz konusu yetkinliklerin yanı sıra zihinsel tuzaklardan ve bu tuzaklarla başa çıkabilmek için gerekli olan, etkili karar verme ve kritik düşünme becerisinin önemiden de bahsettik.. Buradan çıkan sonuç; Şayet fark etmezsek, yıllar boyunca bilişsel olarak en çok efor isteyen problem çözme & karar verme faaliyetlerini TAŞERE ettiğimiz büyüklerimiz, ilerleyen yaşlarımızda da bu faliyetler için İHTİYAÇ duyduğumuz kaynaklar olarak bizi BAĞIMLI kılabilir. Bu durumun AKTİF OLDUĞU HALDE ulaşmak istediği yer ile ilgili ASLINDA DURAĞAN OLDUĞUNU BELİRTMİŞTİK Buradan çıkan sonuç; Şayet fark etmezsek kolayca yaptığımız, yaptığımız için ödüllendirildiğimiz faaliyetlere TAKILIP KALABİLİR, hedefimiz olan şeyi yeterince sık hatırlamazsak, (YOLCULUK NEREYE) bu kısır faliyetler yaşamımızın bütününü oluşturmaya başlayabilir. Bir Sonraki ZihinTonik Oturumda Görüşünceye Dek “Kritik Düşünceyle” Kalın : )Sabırsızlıkla beklediğim 18 yaşıma girdiğim gün, ehliyete başvurup, en kısa sürede aldım. Zaten 16 yaşından beri kullanabiliyor olduğum için hemen trafiğe çıktım.
Kendini kayırma eğilimi, kişinin bir yandan başarıyı kendisine mal ederken, diğer yandan başarısızlık için suçu dışsal etmenlere yüklemesidir. Başarılarımızı kendi yeteneklerimiz, çok çalışmamız ya da genel olarak iyi olmamız gibi içsel nedenlere yükleriz. Başarısızlıklarımız içinse kötü şans, baskıcı bir politik yapı, kötü hava şartları vb. dışsal nedenleri suçlarız.
Günlük yaşamda birçok olayda bu yanılgıyı çoğumuz yaşarız. Aşağıdaki örneklerle bunu gözümüzün Önüne getirmeye çalışalım:
İnsanlar neden böyle bir yanılgıya düşüyorlar?
O zaman ne yapacağız?
Olan biteni nasıl anlamlandırdığımıza, zihnimizin datayı nasıl organize ettiğine bakalım.
Bu durum her data parçacığını tek başına değerlendirmenin zorluğu ile başa çıkmamız için bize kestirme bir yol gibi gözüksede sık sık yanılmamıza da sebep olabilir mi?
A kutucuğu ile B kutucuğunun renkleri aynı mı ?
AŞAĞIDAKİ GÖRSELE DİKKATLICE BAKTIĞINIZDA EKSİK DATAYI (ZİHİN GÖZÜNÜZLE) TAMAMLAYABİLİYOR MUSUNUZ?
Yukarıdaki görsele baktığımızda eksik olan bilgiyi (zihin gözümüzle) BOŞLUKLARI DOLDURABİLMEK becerimiz kimi zaman yanılmamıza da sebep olabiliyor mudur sizce?
3) Varlıklı bir aile içerisine doğmuş bile olsa, insan yaşamının başlangıcı ve son yılları acılarla doludur. Kısacık OPTİMUM YAŞAM PENCERESİ dönemini en iyi şekilde yaşamak için, olan biteni OLDUĞU GİBİ GÖREBİLMEK VE ANLAYABİLMEK önemlidir.Varlıklı bir aile içerisine doğmuş bile olsa, insan yaşamının başlangıcı acılarla doludur.
Açlığını, acısını ifade edememek, yaşamın temel ihtiyaçları için başkalarına muhtaç olmak zordur.
Aynı birey hayatının son yıllarını yine acılarla, hastalıklarla mücadeleyle başkalarına muhtaç olarak geçirir.
“Kaliteli Yaşam Fırsat Penceresi” 20 ‘li yaşlarda açılır 60 ‘lı yaşların sonuna doğru da kapanır ve aslında “çok da uzun değildir” diyebiliriz.
Hayatı, olan biteni iyi anlamak neden bu kadar önemli ?
Kısacık OPTİMUM YAŞAM PENCERESİ dönemini en iyi şekilde yaşamak için, olan biteni “OLDUĞU GİBİ” GÖREBİLMEK VE ANLAYABİLMEK önemlidir.
4) Dünyayı nasıl gördüğümüzü belirleyen KAPAKTAKİ RESİM kimin eseri olabilir?Dünyayı nasıl gördüğümüzü belirleyen KAPAKTAKİ RESİM kimin eseri olabilir?
Aşağıdaki göselden bir araya getirdiğiniz data ne anlama geliyor olabilir? (kısa cümleleri okuduğumuzda zihnimiz bitinsel bir resim çıkartmak için yaratıcı bir çaba içerisine girecektir)
Ancak aşağıdaki datanın UÇURTMA RESMİ ile tamamlandığında ortaya çıkan ÇERÇEVE, bir anda sandığımızın dışında bambaşka bir GERÇEKLİK olageldiğini anlamamıza yarıyor.
6) Acemi ressamın yarattığı kapak resmini USTA bir gözle bakarak düzeltmek TAMAMLAMAK için ne yapacağız? ÇIPLAK GÖZ yerine detayları görebileceğimiz lenslerden/merceklerden bakmak görüntüyü nasıl daha detaylı ve anlaşılır kılacaksa metaforlar, modeller, farkındalıklar, analojiler de olan biteni ÇIPLAK BEYİNLE anladığımızdan daha doğru anlamamızı sağlayabilen
ZİHİNSEL MERCEKLER gibi düşünülebilir.
7) Çıplak gözle uzağı net göremeyiz, çıplak zihinle de olan biteni net görmek güçtür. Her şeyi olduğu gibi algılamak ve anlamlandırmak için işimizi kolaylaştırabilecek 4 Zihinsel Mercek4 ZİHİNSEL MERCEK
Çıplak gözle uzağı göremeyiz, çıplak zihinle de olan biteni olduğu gibi görmek güçtür.
Bu durumu olabildiğince erken fark edip, dünyaya içinden baktığımızda algıladıklarımızın salt doğrular olmayabileceğini bilmek ve bu farkındalıkla sürekli dünya görüşümüzü derinleştirmek için “Kritik Düşünme” becerimizi, yani en doğru gözlemi yapabilecek BİLİŞSEL TELESKOP MERCEKLERİNİ artırmak iyi bir fikir olabilir.
MERCEK 1 – Yaşamı Hangi Metaforla Yorumluyoruz?
Yaşam Bir Yolculuk Mu?
Yaşam Bir Sıvan Mı?
MERCEK 2 – Yaşamdaki ROLLERİMİZİ öğrenmemiz ve kabullenmemiz süreci olarak 20 yıl Süren ÖRGÜN EĞİTİM –Pedagojik Formasyon.
MERCEK 3 – Örgün Eğitim Mutluluk Ve Başarı İçin İhtiyacımız Olan Yetkinliklerin Ne kadarını Sağlıyor?
Örgün Eğitim Sistemi Bizi Mutlu Ve Başarılı Bir İş Yaşantısının Gerektirdiği Yetkinliklerle Donatıyor mu ?
MERCEK 4 – Aktif Durağanlık Bizi Nasıl Etkiler ?
Aktif Durağanlık kavramını kızımın müzikal başarı anlamında ulaşmak istediği noktaya gelebilmesi için başa çıkması gereken 4 zorluk varken, bu 4 zorluk içerisinden sadece 2 tanesi için gereğinden fazla zaman ayırmasını ve bunu yaparken gerçekten MEŞGUL, ÇOK YOĞUN, ÇOK KOŞUŞTURUYOR olduğu için “elinden geleni yaptığını” hissetttiğini işaret etmiştik.
Pearson Türkiye işbirliğiyle hazırlanmış Liderliğin Esasları Profesyonel Gelişim Programı, varlığını iş dünyasında sürdüren her profesyonelin yaşam kalitesine katkıda bulunacak şekilde kurgulandı.
İkişer günlük 3 modülden oluşan oturumlar bireyin öz farkındalığını destekleyen kavramlara odaklanarak başlayıp, organizasyonun en tepesinde ihtiyacımız olacak yetkinliklerle odaklanarak bitiyor.
0530 2901244
Selim Geçit